Kuzu, bu partilerin AKP ve CHP olacağını da sözlerine ekledi.
Aslında benzer açıklamalar özellikle Saray çevresinden yeni dönemde ara ara dile getirilmekte.
Yani, yeni bir toplum mühendisliği ile karşı karşıyayız.
CHP'de iki partili sistemde kendilerine biçilen role çoktan razı.
Hatta, altyapı çalışmaları Genel Başkan düzeyinde bir süreden beri devam etmekte.
Özellikle sahil şeridindeki MHP tabanından gelecek birkaç puanlık MHP oyu için Kılıçdaroğlu takla atıp duruyor.
Son olarak Uşak'ta yaptığı konuşmada, "Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarıma şunu söyleyeyim. Siz ne kadar milliyetçiyseniz, biz de o kadar milliyetçiyiz. Siz ne kadar ülkücüyseniz, biz de o kadar ülkücüyüz. Siz ne kadar vatanseverseniz, biz de o kadar vatanseveriz" dedi.
Bozkurt işareti yapan Kılıçdaroğlu görüntülerine alışık olduğumuzdan, bu söylemler şaşırtmıyor.
Tam tersine, CHP'nin tarihsel misyonu ve siyasi çizgisiyle de gayet uyumlu.
Konuşmasının devamında şunları söylüyor: "Anayasaya hüküm koyuyorlar. Birden fazla ili kapsayan sistem, örgütlenme modeli getirilebilir yani eyalet sistemi gelebilir. Eyalet sistemini kim istiyor. Birisi hapiste, Öcalan istiyor. Öbürü de Saray'da, Erdoğan istiyor. Evet, onun ağzından söylüyorum. Eyalet sistemini savunanlardan biri de Recep Tayyip Erdoğan'dır. Beni utandıran da onun arkasına takılanlardır."
Burjuva siyaset aklı aynı mantıkla çalışıyor, bunda bir sorun yok.
Birincisi; CHP, klasik devlet refleksini hiçbir şekilde terk etmeyeceğini gösteriyor.
Şovenizmden beslenmeye, şovenizmi beslemeye ve buradan güç alarak devlet partisi olduğunu her seferinde yenilemeye devam edeceğini bir kez daha ilan ediyor.
İkincisi; CHP, tüm söylem ve iddialarına rağmen, Erdoğan'ın başkanlığına teşne olmuş durumdadır.
İki partili sistemde kendine garanti alan açtığını düşünerek, akıntı yönünde kürek çekerek kayığı düz tutmaya çalışmaktadır.
Bu durumda parti olarak varlığını sürdürecek ve rejimin bekası için kendini mutlak görmeye devam edecek, diğer taraftan da HDP gibi yükselen toplumsal muhalefet güçlerinin varlığı sönümlendirilecektir.
Hesap ve pratik bu yönde işliyor.
Aslında kendi gerçekliğini gayet iyi bilen CHP, bir toplumsal muhalefet yaratma yerine AKP'nin biçimlendirdiği iki partili modelle varlık koşullarını uzatmayı seçmiştir.
"Cumhuriyet rejimi tehlikede, parlamenter sistemden vazgeçmeyeceğiz" söylemi sadece kendi kitlesini ve belli bir kesimi nötralize etmek için kullanılmaktadır.
Bu anlamda, CHP, kendisine umut bağlayanlardan daha "realist"tir.
En az AKP kadar tehlikeli.
Dahası var.
Ve bu pozisyon, şovenizmden beslenen, Kürt halk gerçekliğini inkâra dayanan bir zemindir.
CHP, tarihsel varlık hakkını, halkların düşmanlığını kendine kalkan yaparak sürdürme arayışı içerisindedir.
Tıpkı AKP gibi, tıpkı MHP gibi.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasından savaş tezkeresine, Musul'dan El Bab'a kadar her kritik eşikte hükümetle aynı kulvarda yer almaları, kırılma anlarında nerede duracaklarının da işaretidir.
Kürt halkına karşı düşmanlık, bunun birinci adımıdır.
Hiçbir şey.
Her seferinde Türk askerinin sınır ötesi varlığını savundu.
El Bab'da DAİŞ tarafından Türk askerleri öldürüldüğünde, "Türkiye kendi geleceğini güvence altına almak açısından böyle bir operasyon başlatmışsa, belli acılara katlanmak gerekiyor" diyecek kadar AKP'nin sırtını sıvazlayan bir Kılıçdaroğlu CHP'sinden bahsediyoruz.
Musul operasyonuna katılmak için bütün dünyaya yalvaran Erdoğan'ın mezhepçi açıklamalarının tamamını yuttu.
Bu anlamda, CHP'nin önemli bir tabanını oluşturan Aleviler açısından değil demokratik talepler, yaşam güvencesinden bile bahsetmemiz abesle iştigal gibi görünüyor.
Dış politikada AKP'yi sonuna kadar destekleyen CHP, içeride bu noktada gelişen pratiklere müdahale etme konusunda çok da istekli görünmüyor.
-En azından İstanbul başta gelmek üzere, Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları emekçi semtlerine yönelik polis baskıları karşısındaki tutumu, güncel veri olarak kayda alınmalıdır.-
Bu durumda, Kürt hareketi ve demokratik Alevi hareketinin kendi kanallarını büyütmeleri, kendilerini yok sayan zihniyete karşı mücadele dinamiklerini diri tutmaları tam da bugünün sorunudur.
Kılıçdaroğlu'nun ağzından, "Seni başkan yaptırmayacağız" cümlesini bugüne kadar kimse duydu mu?
Hayır.
HDP her fırsatta bu cümleyi tekrarlıyor.
Çünkü, demokrasinin, demokratik hakların, barış ve özgürlüğün kazanılmasının yolu, başkanlık adı altında faşist rejimin yeniden tahkim edilmesine set çekmekten geçiyor.
Fuat Uygur- Etkin Haber Ajansı