NAM-I DİĞER HACI MURAT’TAN
TOGG T10X ELEKTRİKLİ OTOMOBİLE
Uzun zamandır konuşuluyor ya! “Togg T10X”, Togg tarafından Türkiye'de üretilen ve artık arada bir olsa da yollarda görmeye başladığımız elektrikli otomobil. Başlangıç fiyatı 953 bin Türk lirası olarak belirlenen aracın 16-27 Mart 2023'te ön siparişleri alınmaya başlamış. Şimdi dönelim 1970’li yıllara. O günlerde Türkiye henüz alışverişlerde milyon ile tanışmamıştı, beş kuruş bile değerliydi, enflasyon yaşamımıza yeni girmeye başlamıştı.
Bir dolar on yedi lira civarındaydı. ‘Hacı Murat’ olarak adlandırılan Murat 124 pek popüler bir otomobildi. Öyle her babayiğit parayı bastırıp alamazdı. Tabii ki işadamları o yıllarda Nova marka kocaman kasalı bir otomobile binerek ağır ağabey takılıyorlardı. Murat 124’ün fiyatı 60 bin lira kadardı, orta gelirin biraz üstünde olanlar bu fiyakalı araca binebiliyorlardı. Daha kuş serisi (Kartal, Serçe, Şahin, Doğan) yeni çıkmaya başlamıştı, Murat 131 Murat 124’ün fiyakasını bozamamıştı.
Tercüman gazetesi 1973 yılında ‘TEROTO’ adı altında taksitle Murat 124 satışı yapmaya başladı. Tercüman, en çok okunan gazeteler arasındaydı, Süleyman Demirelciydi, Adalet Partisi’ni gözü kara destekliyordu, şimdiki havuz ve yandaş gazeteleri gibi acımasız değildi, en azından yalan veya masa başı haber yazmazlardı, arada bir asparagas çakarlardı, o kadar.
Tepecik semtinde, komşumuz Yusuf amcamız ünlü bestekar Yusuf Nalkesen’de 1967 model Anadol vardı. Bizden yaşça biraz büyük olan Sedat ve Hasan Perçinbilgi kardeşler o kampanyaya girdiler, babaları Abidin Amca at arabasıyla seyyar manavlık yapıyordu, sanırım gelirleri iyiydi. Ayda beş yüz lira ödeyerek kapılarının önüne füme rengi bir Murat 124 çektiler. Ünleri ve havaları Tepecik semtine bir anda yayıldı. Plakası 35 FR 940 dün gibi aklımda, o yılların Mercedes’iydi, bizim mahallenin düğün arabası oluverdi yıllarca. Damatla gelin hacı murat’a ağızlarını yayarak binerlerdi, ama ne hava ya!
Hasan ve Sedat abiler kapılarının önündeki pırıl pırıl parlayan arabayı sabah akşam yıkayıp, güneş ışığında insanın gözlerini alan bir yansıma yaratıyorlardı, biraz da hınzırca! Bize de sadece bakmak düşüyordu, Murat 124’e daha binmek nasip olmamıştı, ancak Yusuf Nalkesen’in Anadol’unu ilk ehliyet aldığımda oğlu arkadaşım rahmetli Selçuk ile birlikte kullanmış, şöyle Kordon’da bir keyif yapmıştık bir güzel havamızı atmıştık.
O yıllarda genel başkanlığını Behice Boran, genel sekreterliğini Nihat Sargın’ın yaptığı “Çark Başak” amblemli Türkiye İşçi Partisi’nin yanı sıra gençlik örgütü Genç Öncü’nün de yöneticisiydim. Hemen her gün akşamları partiye gider, sohbetlere katılır, türküler söylerdim. Partiye akşamları bizden biraz daha farklı, renkli giyinen uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı da geliyordu. Tanıştık, sohbet ettik, dost olduk; adı Ahmet Piriştina’ydı. Piriştina hiçbir yönetimde görev almıyor, ancak maddi ve manevi büyük bir destek veriyordu. Bugün herkesin DSP’li ve CHP’li diye bildiği Piriştina sıkı bir sosyalistti ve ölene kadar da öyle kaldı.
1 Mayıs 1977'de yaşanan kanlı olaylar üzerine Türkiye’de erken seçime gitme kararı alınmıştı. 5 Haziran 1977'de gerçekleştirilen seçime katılan tek sosyalist parti Türkiye İşçi Partisi (TİP) idi. Bu seçim ile ilgili büyük bir toplantı ve koordinasyon yapıldı, bana da görev verildi, dört partili arkadaş ile Aydın ve ilçelerinde propaganda çalışması yapacaktık, ancak aracımız yoktu. Kara kara düşünürken Piriştina, renkli ceketinin cebinden çıkardığı anahtarları bana uzattı ve “Al Işık, seçim boyunca rahatlıkla kullanırsınız,” diyerek daha yeni aldığı 1977 model Murat 124 otomobilini teslim etti. Bendeki havayı düşünün artık!
Ehliyetimi alalı daha birkaç yıl olmuştu, ama Tepecik’in kıdemli öğreticisi Nadir Durakoğlu abiden iyi bir eğitim almış, arada bir de 1956 model Chevrolet ile Tepecik-Konak hattında dolmuşçuluk yaptığım için direksiyonuma güveniyordum. Yine de içim cız etmiş, pırıl pırıl araba ile köy yollarına düşeceğimiz için nedense hüzünlenmiştim. Bir ay boyunca, Aydın’ın tüm ilçelerini dolaştık, aramızda, iyi hatipler vardı, çok güzel konuşuyorlar ve sosyalizmi onların anlayacağı dilde anlatıyorlardı. Bu arada Piriştina’nın Murat 124’ü dağ yollarına, köylerin taşlı topraklı zeminine direniyordu ama yavaştan hırpalanmaya başlamıştı. Bir köy toplantısında geri giderken, ön sağ kapı elektrik direğini takıldı, az daha kopacaktı. Orada bulunanların yardımıyla kapıyı onardık; ilk darbesini almıştı hacı murat.
5 Haziran 1977 günü yapılan seçimlere kadar bir ay boyunca binlerce kilometre yol yaptık seçim ekibi ile birlikte. Seçimin ertesi günü Tepecik’te evimin önüne park ettiğim Murat 124’e baktığımda bu kez gerçekten içim cız etti, çok üzüldüm. Araçta çok sayıda çizik, darbe, yamulmuş bir ön kapı vardı. Ahmet Piriştina’ya arabayı teslim ederken ne diyeceğimi düşünüyordum. Basmane semtinde Karaosmanoğlu İşhanı’ndaki parti binasının önüne Murat 124’ü park edip yukarı çıktığımda, Piriştina sigarasını yakmış, partililerle seçim sonuçlarını değerlendiriyorlardı.
“Ahmet abi, arabayı getirdim, binanın önüne park ettim, ama oldukça yıprandı seçim çalışmaları sırasında, darbeler ve boya çizikleri var, ön kapı haşat oldu,” dedim bir çırpıda biraz da çekinerek. Ben çok büyük tepki beklerken, “Işık canın sağ olsun, partim için feda olsun, partiye bağışlarım, partinin arabası olur biter” dediğinde, derin bir nefes almıştım. Tepecik’te Hasan ve Sedat abilerin Murat 124’üne gıpta ile baktığımı düşündüm, bir ay boyunca kullandığım otomobile baktım. Artık o ‘Hacı Murat’ lakabıyla anılıyor, çok sayıda meraklısı var ve hala yollarda salına salına dolaşıyor.
Hacı Murat’ın benim yaşamımda böyle de bir anısı var. 60 bin liraya satılan dönemin havalı Murat 124’ünden milyon liraya satılan elektrikli otomobillere geldik. Milyon liramız olmadığına göre binmek, denemek nasip olmayabilir. Bakarsınız bir arkadaşımız satın almış, bize de çocukluğumuzda bisikletlilere yaptığımız gibi, “abi ver bir tur atayım” diyemeyiz herhalde.